top of page

REZONANS KANUNU 5. BÖLÜM

İçinizde bir boşluk, canınız sıkılıyor, özünüzden uzaklaştıkça yalnızlığınız artıyor. Bu yalnızlıktan kurtulmaya çalışıyorsunuz. İlk başta aklınıza gelen diğer insanların yaptığı, belki de size hiç uymayan aktiviteleri sıra ile yapmakla başlıyorsunuz. Hayatınız, size hiçbir şey katmayan arkadaşlıklarla, gereksiz eşyalarla ve bir sürü zaman kaybı ile dolmaya başladı. Bu durumda, derinlerde bir yerde bir şeylerin ters gittiğini anlatan cılız bir şiddetle hissettiğiniz sinyalleri çalıştırıyor ama şimdilik anlamlandıramıyorsunuz.

Hayatınız, zamanınızı dolduran bir sürü şeyle dolarken, içinizdeki boşluğun dolmadığını, daha da büyüdüğünü fark etmeye başladınız.

İnsan, bu hayatta kendisine tanınan süreyi boşa harcadığında özünden sinyaller almaya başlar. Bu sinyaller, aslında hayra alamettir iç huzursuzluğu, boşluk hissi ve zamanı kaybetmenin hüznü çöreklenir yüreğe.

Bu durumda insan ya fark eder ya da fark etmez, fark etmedikçe boşluğun dozu artar, onu tam olarak mutlu edemeyecek hedeflerle dolu bir yaşam kurmaya devam eder… Kısa vadedeki küçük mutluluklar asıl mutluluğu gölgeler.

İnsan yaratılmışların en üstünü ise bu üstünlüğü sağlayan ne olabilir? Bu kadar üstün bir varlık mutlu olmayı başaramıyor olabilir mi acaba?

İnsan özünden uzaklaştıkça belki de üstün özelliğinden de uzaklaşıyor, diyebilir miyiz? Üstün özelliğini açığa çıkarmak için önce özü ile bağlantı kurması gerekiyor olmalı…

İnsanın ancak özündeki bu ilahi parça devreye girdiğinde gerçek uyanışı da başlar.

Buraya kadar bunu fark etmek çok güzel… O halde dünya için hiç mi hedeflerimiz olmasın, eşyalarımız, çeşitli sosyal aktivitelerimiz, malımız, çocuklarımız…

Elbette olmalı ama insan, kendine zaman ayırdığında bunların daha derin bir anlamı olur… bunlar tek başına yüklemi olmayan bir cümle gibidir, kişinin kendisi ile olan buluşması hayatını anlamlı kılar.

Buraya kadar bu konuya girmiş olmamın sebebi, daha önceki bölümlerde anlattığımız ve rezonans kanununu çalıştıran düşüncelerimiz ve inançlarımız olduğunu ve DNA ‘arımıza kadar işlediğini nasıl yaşadığımızı ve yaşayacağımızı hücrelerimize kodladığımızı fark etmemiz için anlattım. Benim bahsetmek istediğim hücresel seviyede bir değişimin şart olmasıdır.


Hücrelerimizi hissederek ilerlersek onlar öz ile olan bağlantıya bizi götürecektir…





Farklı yollara sapmak siz bir süre oyalar. Ama içimizdeki gücü fark etmediğimiz her gün, aslında mutluluktan çaldığımız durumlardır.

Sistem insanın iyi mi? kötümü düşündüğüne bakmaz. Frekansınız nasıl titreşiyorsa ona uygun olanları büyük bir ustalıkla çekip sunar…

Aslında cüzzi irademizle düşünürüz, külli iradenin yarattığı sistem bize hizmet eder. Çevremizdeki her şey ile bağlantıda olduğumuzu anlamamız noktasında geç kalmamamız şart…

İnsanın en büyük algı yanılgısı kainattan kendisini ayrı zannetmesidir. Aslında bütünün bir parçası olmak fikri tam da burada devreye girer. Dünyada bir yer kapladığımızı belli bir rolümüzün olduğunu bilmek ve buna sahip olduğumuz için kendimizi önemsemek fikrinden bahsediyorum.

Kendimizi dünyaya ait eşsiz bir parça olduğumuzu fark etmekten bahsediyorum arkadaşlar… Eğer kendinizi bu haleti ruhiyeye çekebilirseniz, titreşiminizde ciddi değişmeler başlayacaktır.

Bundan sonra yüksek rezonans değerlerine çıkamaya başlayacaksınız.

Düşüncelerimiz ve inançlarımız enerji üretir. Bu enerji ya negatiftir yada pozitiftir.

Bu enerji sizin titreşiminizi ya alt değerlerde tutar, yada üst değerlere çıkarır.

Teknik olarak bunu böyle anlamamız şart.

Negatif bir enerji üretirseniz ona uygun titreşim değerindeki insanlarla muhattap olursunuz. Siz kendinizi ne kadar iyi bir insan olarak görseniz bile yaşadıklarınızı haksızlık olarak görseniz bile, titreşiminiz ürettiğiniz negatif enerjiden dolayı düşük olacak ve dışarı yaydığınız bu frekansa uyumlu kişilerle ve olaylar rezone olacaksınız.

Dışardaki kişileri değiştirmeye çalışmak suda yazı yazmaya çalışmak gibidir. Oysaki kendi içindeki önce düşünce sonra da inanç kalıplarını fark ettikten sonra, doğrusunu oluşturmaya niyet etmek müthiş bir değişim…

Cep telefonunuzun operatörünü değiştirmek gibi… Siz sim karınızı değiştirip yeni operatöre geçtiğinizde hangi baz istasyonunu çekeceğinizi artık siz düşünmezsiniz… Kendi operatörünüzün baz istasyonları ile otomatik bağlantı kurarsınız.

Bu yüzden eski baz istasyonunuzdan memnun değilseniz gidip onları tekmelemezsiniz, yapacağınız en akıllı ve tek şey operatör değiştirmektir.

Don Kişot ‘un yel değirmenlerine savaş açması gibidir yani, pek çok insanın durumu…

Sistemin çalışma prensibi bu kadar basit… Pozitif enerji üretecek inanç ve düşünceyi geliştir, frekansını yükselt ve yüksek frekanslı durum olay ve kişileri hayatına al…

Burada fark etmemiz gereken bir püf noktası var arkadaşlar…

Şüphe varsa pozitif enerji üretemezsiniz. Şüphe bilgisayarınızda veya telefonunuzdaki bir virüs yazılımı gibidir. Her ne kadar programları doğru çalıştırmaya çalışsak da şüphe bunun tek engelleyicisidir.

Şüphe ise insanın kalbine şeytan tarafından atılan bir tohumdur.

Örneğin bir şey yapmaya niyet ettiniz. Niyetiniz temiz ve olması için yapmanız gerenleri yapmaya başladınız. Bir anda aklınıza bu işin ters gideceği olmayacağı ile ilgili bir şüphe düştü.

İşte insanın en büyük yanılgısı bu anda başlıyor, içinde duyduğu bu şüpheyi kendisinin ürettiğini zannetmesi.

Şüphe sözcüklerini ömrümüz boyunca duyacağız. Frekansımız yükseldikçe bu seslerin gücü azalacak.

Öncelikli olarak bunu normalleştirmemiz gerek.

Biz şüpheyi ilk önce duyarız. Adı üstünde duyduğumuz bir şey, bize dışardan gelir.

Ama onu içeri aldığımız anda, artık şüpheyi hissederiz. Bize ait olur.

Şüphenin karşısındaki en büyük antivirus “ GÜVEN” dir. Güven de duyulur, ama güveni hissetmediğimiz sürece çalışmaz.

Özetle şüphe duyup güven hissederseniz bu sorun değildir. Normal şartlarda olması gereken budur. Ve pozitif enerji üretirsiniz.

Ama şüphe hissedip güven duyarsanız negatif enerji üretirsiniz.

Hem şüphe hissedip hem de güven hissedemezsiniz bu ikisi bir kalpte bulunmaz.

Pozitif enerji üretmek için neye güvendiğinizin önemi yoktur. İster kendinize güvenin, ister Allah’a ister Tanrıya ister, size destek olacak çevrenize… Bir kalpte ancak tek birşeye güven için yer vardır.

Hem Allah’a güvenip hem de ensesi kalın çevrenize güvenemezsiniz. Böyle bir durumda Allah ‘a tam güvenmiş olmazsınız. Ve sistem çalışmaz.

Özetle güven hissi sistemin enerjisini yükseltir. Sadece Allah’a güvenenler ise asıl kazananlardır…

Şimdi neye güvenmek isterseniz sadece ona güvenin işte bu sizin gerçek cüzzi iradeniz…


Sevgiyle, muhabbetle kalın sevgili Dostlarım…


Hicran ARIKAN Mayıs 2021

bottom of page