top of page

REZONANS KANUNU 4. BÖLÜM

Güncelleme tarihi: 19 May 2021

Merhaba Sevgili Dostlarım;


Yazı dizimizin 4. Bölümünde yeniden buluştuk. Bugün konuyu biraz daha derinlere götürmek niyetindeyim.

Hücrelerimizde yer alan DNA üzerinde duralım.

DNA’ yı okulda ilk öğrendiğimizde kısıtlı bir bilgi sundular bize. DNA sadece genetik kodlarımızı taşıyan ve buna göre protein üreten bir birim olduğunu anlatıp geçtiler.

Ama son dönemlerdeki araştırmalarda ve deneylerde bilim insanları, işin bu kadar da basit olmadığını DNA‘nın yukarıda bahsettiğimiz görevi dışında çok daha ciddi sorumlulukları olduğunu keşfettiler.





Son dönem dediğime bakmayın 1935’lerde bilim dünyasının DNA’nın bu özelliğinin varlığından haberi olduğu göz önüne alınırsa, bu bilgilerin bizlere, kasıtlı olarak servis edilmediğini düşünmemek elde değil. Kuantum fiziğinin her alanda teknolojisi geliştirilirken bazı dünya ülkeleri klasik fizik ve tıp ile uykudaydı…

Aslında onlar hiçbir zaman bilgiyi saklamadılar, bilgi öğrenmek isteyen için her zaman açıktır. Zaten isteseler de bilgiyi saklayamazlar… Ama merakı, ilgi alanı ve dikkati başka alanlara sevk edilen genç nesiller şimdi çoktan yaşlandı.

Çok kez benden de duymuşsunuzdur; Dikkat nerede ise enerji orada… Ve biz artık dikkatimizi nereye çevirmememiz gerekiyor anlayalım ve öyle nesiller yetiştirelim.

Araya girdiğim bu düşüncelerimden sonra şimdi konumuza devam edelim.

Bilim dünyasındaki bu gelişme bence ciddi derecede hayret ve hayranlık uyandıracak nitelikte.

DNA’nın asıl görevi çevreyle iletişim kurmak. Bence büyüleyici ve kusursuz bir fıtrat.

Daha önceki bölümde bahsetmiştim, kuantum alan sayesinde bilgi ışık hızından çok daha hızlı bir şekilde elektronlar arasında yayılıyor.

DNA ise sahip olduğu bilgiyi kuantum alan aracığı ile uyumlanacağı ve iletişim kuracağı diğer olay ve durumları çekmek üzere tıpkı bir radyo istasyonu gibi görev yapıyor. Hem alıcı hem de vericisi olan bir radyo istasyonu…

Diğer insanlıların DNA’ları ile de etkileşim halinde olması ne muazzam bir ilim değil mi?

Ne mesafe ne de zaman sorununun olmaması, iletişimde gelinebilecek en son noktadır herhalde.

Süper haberleşme diyebiliriz. Allah’ın ilmi, iradesi ve kudreti ile çalışan hiçbir dile, söze, sese ve hiçbir cihaza ihtiyaç duymadan çalışan mükemmel bir teknoloji…

DNA’nın kendisine ulaşan verileri kaydetmesi ve aynı zamanda dev bir veri tabanı gibi çakışması ne muazzam bir sistem. Biliyorum ama bildiğimi bilmiyorum.

Tasavvufta insanın her şeyi bildiği ama unuttuğundan bahsedilir. Sanırım bahsedilen durum bununla ilgili olabilir.

Eğer DNA ‘lar arasındaki bu iletişim zaman ve mekandan münezzeh ise Benden önce yaşamış insanların genetik bilgileri DNA’mda kayıtlıdır. Biraz daha ileri gidersek, bizim gelecek diye bildiğimiz durumda kuantum alanda DNA’mız ile alışveriş halinde olabilir. O halde ben şimdiki zamanda ne yapıyorsam hem geçmişi hem de geleceği etkileyecek kadar sorumluluk sahibiyim.

Müthiş ve bir o kadar da ürpertici ve sorumluluk gerektiren bir gerçek..

Peki asıl soruya gelelim… Binlerce DNA arasından farkında olarak veya olmayarak arzularımıza göre durum olay ve kişileri nasıl çekiyor ve nasıl veri transfer ediyoruz?

Bizler 24 saat yayın yapan bir radyo istasyonu gibi pozitifi veya negatif duyguların oluşturduğu frekansları kuantum alana yayıyoruz ve alandan da veri çekiyoruz. Frekansımız bizim nasıl olduğumuzu belirliyor.

Frekansımız negatif alanda titreşiyorsa, bizde negatif olay, durum ve kişileri çekiyoruz.

Frekansımız pozitif alanda titreşiyorsa, bizde pozitif olay, durum ve kişileri çekiyoruz.

Aslında herkes kendi frekans girdabında yaşıyor diyebiliriz. Negatif olan bir kişiye siz negatif olma negatif düşünme diyerek girdabından çıkmasını sağlayamazsınız.

Yada pozitif bir kişiye negatif olmayı öğretemezsiniz.

İşte burada, çok enteresan bir davranış değişikliği gerekiyor.

Bunun için hayat çeşitli imtihanlar gönderir, duygular anında değişir. Ama imtihanlar zordur acılıdır yıpratır.. Öğrenmek, tekâmül etmek için bu yolu seçmeye gerek olmamalı. Çünkü insan DNA’sı bu dünyadan ne olursa olsun tekamül ederek ayrılmaya programlıdır. Eğer biz aklımızla bunu yapmazsak DNA’mız daki kodlar devreye girer zorunlu olarak acıların içinden geçeriz.

Evet frekansımız bizim nasıl olduğumuzu belirliyor demiştim. Frekansımızı belirleyen şey ise duygularımız. Duygularımız ise geçmiş kayıtlarımız, geçmiş deneyimlerimiz.

İşte bahsettiğim frekans girdabı da tam olarak bu. Duygularımızı, düşüncelerimiz ve davranışlarımız birbirini etkiliyor ve ortaya çıkan toplam frekansımız da yine benzer frekansları bize çekiyor.

Bizim frekansımız diğer insanlarla rezonansa giriyor. Başkalarından etkileniyor ve başkalarını etkiliyoruz. Dünyanın toplam frekansı ( schumann rezonansı) nda bizim de payımız var. Hepimiz bu frekans havuzuna birşeyler bırakıyoruz. Ve başımıza gelenlerde, duyduklarımızdan, izlediklerimizden ve her şeyden payımıza düşen kadar etkileniyoruz.

Bir insanın dünya için yapacağı en önemli şey aslında , bencillikten kurtulup etrafındaki insanlar için iyi şeyler yapmasıdır. Bugün yolda yürürken tanımadığın birine verdiğin küçük bir selam sistem sayesine dünyanın frekansına domino etkisi ile katkı sağlıyor ….

Bu durumda negatif düşünmek demek başkalarının haklarına girmek demek diyebiliriz…Bu durum farkında olmadığımız kul hakkı değil de ne…

Neyse konuyu dağıtmayayım…

Herkes kendi frekans girdabında dolaşırken nasıl olurda bir çıkış noktası bulabilir. Fark etmek, uyanmak…Kolay olabilir mi?

Bu yazımı buraya kadar okuduysan emin ol sende fark etmeye başlıyorsun demektir.

Şükretmek ve minnet duymak DNA’nın açılarak genişlemesini pozitif rezonansa girmesini sağlayan en büyük etken.

Biz, genelde bir şeye sahip olunca şükrederiz. Araba isteriz alırız, alınca şükrederiz. Aslında şükretmek minnet etmek her an olması gereken bir haldir. Sahip olduklarınıza şükretmek birinci aşamadır. Ama ben size henüz sahip olmadıklarınıza ama gelecekte sahip olacaklarınıza şimdiden şükretmekten bahsediyorum. Sonsuz hazine sahibi Allah‘ın gelecekte sizi nimetsiz bırakmayacağını çok iyi biliyorsunuz. Mutlaka nimetlendirileceksiniz. Peki onların şimdiden olduğunu hayal edip şükretsek nasıl olurdu?

Etrafımızda sonsuz bir frekans havuzu mevcut. Ancak algı skalamız bunun sadece %5 ni anlayıp yorumlayabiliyor. Özetle kısıtlı olduğumuzu, her şeyi bilemeyeceğimizi kabul ederek başlamamız gerekiyor. Bilmediğini kabul etmek insanı önyargılardan kurtarır. İhtimallerin artmasına olanak sağlar.



Gelecekte olması muhtemel tüm pozitif olasılıklar şimdiki zamana frekans gönderir. Eğer siz bunlarla uyumlanabilecek frekanstaysanız ideal bir değerde rezonans oluşturursunuz.

Yani olumlu bir gelecek istiyorsanız şimdi olumlu olmak durumundayız.

Yazı dizisinin başında( 1 bölümde ) kalpten yayılan frekansın ne kadar güçlü olduğundan bahsetmiştim.

Kalbimizden DNA’larımızdan ve beynimizde her zerremizden sürekli sinyaller göndeririz. Çevremizdeki insanların frekansı ile ortalama bir frekansta buluşuruz.

İnsanın en büyük yanılgısı etrafındaki insanları değiştirmek düşüncesidir. Aslında insan kendini değiştirdiğinde frekansı değişeceği için otomatikman karşıdakini de değiştirmiş olacağını bilse etrafı ile hiç uğraşmazdı…


Bu iş bu kadar kolay olmakla birlikte neden istediğim gibi gitmiyor diyenleriniz olabilir.

Bu soruya bir sonraki bölümde daha detaylı cevap vereceğim. Ama özet bir şey söylemem gerekirse,

Belki de sen kendini gerçekten tanımıyor olabilirsin. Bahsettiğim sistem hata yapmaz. Ama sen kendine yabancı olabilir, inançlarını nefsinin altına gizlemiş olabilirsin.

Fark etmeden oluşturduğun en derin inançlar hayatını yönetiyor olabilir.


Sözümü burada kesmek zorunda kaldım. Uzatıp sıkmak istemiyorum ama hiç ayrılmak istemiyor insan. En kısa zamanda yeniden buluşmak üzere bu konuyu en derin köşelerine kadar irdeleyeceğiz…


Sevgilerimle…

Hicran Arıkan

Mayıs 2021

bottom of page